2 ay öncesine kadar Başbakan Erdoğan'ın askeri danışmanlığını da yapan bir korgeneral, gittiği resepsiyonda başörtülü kadın görünce oteli arka kapıdan terk etti. Örtülü bayanın cevabı ise müthişti.
Lafı eğip bükmeye gerek yok. Askerler meslekleri gereği psikolojik harbi çok iyi bilirler. Eğer bu yıl planlarında, “Ne edip etsek de, Türk Milleti’nin Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını ağız tadınca gerçekleştirmesinin önüne geçsek” diye bir düşünceleri vardıysa, kendilerini tebrik edebiliriz:
Evet, başarılı oldular...
Geçen haftaki yazımızda da ifade ettiğimiz gibi, yapılan herhangi bir iş anlamlı olmasa bile, işini kim planladığı gibi gerçekleştirebiliyorsa ve sonuç alıyorsa, aferin diyoruz. Komutanlara da bu nedenle aferin diyoruz. Eğer amaçları buyduysa, başardılar.
Ben bugüne kadar ideolojisi ne olursa olsun, soldan sağdan en marijinal insanlar arasında bile Cumhuriyet karşıtı bir Allah’ın kuluna denk gelmedim. Cumhuriyet’e muhalif kimseyle karşılaşmadım. Cumhuriyet bu ülkenin en büyük ortak değerlerinden biridir. Yasaların korumaya çalıştığından çok daha güçlü bir şekilde milletimizin vicdanında korunur ve yaşatılır.
Fakat ordunun komuta kademesi, Cumhuriyet denilince yek vücud hale gelen bu ülkeyi kutuplaştırmayı başardı. Nadide kristal bir vazo gibi insanların çatlamaması için özen gösterdiği Cumhuriyet’imizin kutlanış biçimine gölge düşürdü. Başörtülü kadınların zihninde, kendilerini bu kadar dışlayıcı görüntü sergileyenlere karşı ardı arkası kesilmeyen sorular oluştu.
Yıllarca kamuoyu araştırmalarına danışmanlık yaptım. Birçok araştırmada kurumlara güven sorusu vardır. Eskiden TSK hep açık ara önde çıkardı. 1997 yılında bir canlı yayında şunları söyledim: “Bu sonuç sadece güvenmelerinden kaynaklanmıyor. Güvenmek istemelerinden kaynaklanıyor. Çünkü en değerli varlıkları olan evlatlarını bu kuruma teslim ediyorlar ve salimen dönmesini istiyorlar. Güvenmekten başka ellerinden birşey gelmez. Çünkü öbür türlü yattıklarında asla uyuyamazlar.”
Bu nedir Allah aşkına...
Bilindiği gibi, Adana'da, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeni ile düzenlenen resepsiyonda başörtüsü krizi yaşandı. Aralarında 6'ncı Kolordu ve Garnizon Komutanı Korgeneral Mehmet Eröz'ün de bulunduğu askerler, salonda bulunan başörtülü davetlileri görünce resepsiyonu terk ettiler. Subaylar eşleriyle birlikte otelin arka kapısından ayrıldılar.
Milliyet gazetesi haberine göre, Adana’daki resepsiyona katılan AK Parti Parti İl Yönetim Kurulu Üyesi Nuray Özcan, subayların davranışı konusunda gazetecilerin kendisine yönelttikleri soruya cevap verirken şunları söylemiş: “Bunu şahsım adına birkaç cümleyle değerlendirebilirim. Ben Allah ömür verirse 10 sene sonra oğlumu şu an salonu terk eden komutanlara asker olarak emanet edeceğim. Ben açıkcası çok demokratik bulmuyorum, ama kendi tercihleri. Konuyla ilgili daha fazla yorum yapmak istemiyorum.”
Haberlerde de izledim. Nuray Özcan Hanımefendi başörtülü bir vatandaşımız.
Başörtüsü yüzünden salonu terk eden komutanların durumunu değerlendirirken kullandığı ifadeye dikkat eder misiniz? Şunları söylüyor: “Ben Allah ömür verirse 10 sene sonra oğlumu şu an salonu terk eden komutanlara asker olarak emanet edeceğim.”
Ne kadar nazikçe ifade etmiş değil mi?
Çevremde bu haberi kim izledi ise, Nuray Özcan Hanımefendi’nin aslında, “ben bunlara evladımı nasıl emanet edeceğim?” demek istediğini algıladıklarını gördüm. Ben öyle anlamadım diyenler varsa, o da onların düşüncesi tabi ki...
Nuray Özcan Hanımefendi’nin başörtülü olduğunu gören subayların oteli hem de arka kapıdan apar topar terk etmeleri karşısında, bu vahim olay bundan daha veciz, bundan daha nazik nasıl izah edilebilirdi bilemiyorum. Bu ülkenin vatandaşlarını kılık kıyafetleri nedeniyle ayırarak salonu terk etmek ne kadar kaba bir davranışsa, bu olayı yukarıdaki sözlerle değerlendirmek de o kadar zarif ve anlamlı bir eleştiridir. Artık anlayana...
Not 1:
Adana'da, türban protestosundan bulunarak Cumhuriyet Balosu'nu terk eden 6'ncı Kolordu ve Garnizon Komutanı Korgeneral Mehmet Eröz, son YAŞ toplantısından sonra bu göreve atanmış. Buraya tayin edilmeden önce Başbakan Erdoğan'ın askeri danışmanıymış. Bu subayımız görevi sırasında nasıl bir ruh halindeydi acaba? Katıldığı gezilerde başörtülü bakan eşleri yanında kaçabileceği uygun zemin bulabiliyor muydu?
Not 2:
İşin vahametine bakın ki, Adana’daki Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda yaşanan skandalın ardından bir TSK genelgesi çıkmış. Star gazetesinde yayınlanan habere göre, hazırlanan genelgede, önce davetliler arasında başörtülü var mı yok mu istihbaratı yapılacakmış, eğer yoksa davete katılacaklarmış. Resepsiyon esnasında tesüttürlü bir davetli gelirse, ‘fark ettirmeden süratle terk edileceklermiş.’
Bu yazıyı kaleme aldığım dakikaya bu haber kadar yalanlanmadığına göre, takdiri okuyuculara bırakıyorum.