1.gif 2.gif //hakyolunda.ucoz.com/7.gif
|
ANA SAYFA
Facebookta Paylaş
|
| |
| | |
"İnsanların hesap(görme) zamanı yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde, yan çizip aldırmıyorlar. " (ENBIYA/1)
| *SAAT |
|
| |
| *HAKYOLUNDA MENU
| | |
| DESTEK OLUNUZ |
|
|
| | |
| *PEYGAMBERİMİZ* |
| |
| | |
| *SİTEDE OLANLAR* |

*

TOPLAM ONLINE: 1
MISAFIR: 1
ONLINE UYELER: 0
*

| | |
| *GAZETELER * |
|

|
| | |
| *KURANI KERİM* |
| »114 Hafiz
»Al Azzawi
»Abdul Samed
» Abdulaziz Ahmad
»Ali Jaabir
»Al Juhanee
»Abdullaah Basfar
»A.Bukhaatir
»Al Shatery
»Ahmed Al Ajmi
»Ali Huzeyfi
»Al Sudais
» Fatih Collak
»ilhan Tok
»Shuraym
»Kabe imamlari
»Medine imamlari
»Minsevi Mealli
»M-Jibreel
»Mustafa ismael
»Hamdi DöNDüReN
»Al Afaasee
»Saad Al-ghamdi
»H.K.deniz Sureli
»Ali Huzeyfi Mealli
»M-Taraweeh
»S.Zayn Yaaseen
»Al Hosary
»Fares Abbad
»Aziz Alili
»Hani Rifai
»Hamad Sinan
»Sacit Onan Meal
»Al-Thobaity
»Abdullah Khayyat
»Al-Qasim
»Adel Al Kalbani
|
| | |
|

*GENÇLİK YILLARI*

|
|
MUKADDES GENÇ
Nur-u Cihan, artık çocukluk devresini yavaş yavaş tamamlıyor ve gençlik çağına giriyordu.

O'nu, pek yakında "El-Emin" diye vasıflandıracaklar. El-Emin: Doğru, doğruların en doğrusu manasına...

Herkes yalan söyleyebilir. Fakat O, asla söyleyemez. Onun dilinden sadece hakikat incileri, irfan elmasları dökülür. O, her şeyin güzelini, iyisini ve doğrusunu söylemeye memur... O'nun dilinden tek kelimecik olsun yalan çıkmamıştır... O, insanoğlunun, ruh, selim akıl ve ahlak bakımından en üstünü...

Ondaki sadakat da hiç kimsede yok... Her şey de ve her işte bir tane...

Abdullah bin Ebu Hansa anlatır:

-Allah'ın Resulüne Nebilik gelmeden önce kendilerine bir şey vermek için falan gün bir yerde buluşmak üzere söz verdim, fakat ben o gün ve ertesi gün verdiğim sözü unuttum, ancak üçüncü gün hatırladım. Hemen koşa koşa aynı yere gittim ve baktım ki, Allah'ın Resulü aynı yerde bekliyor. Beni görünce:

-Delikanlı, dediler; Beni yordun. Üç gündür seni burada bekliyorum.

 

İşte ondaki pırıltılı ahlak...

 

O ileride bir gün şöyle diyecektir:

-Beni rabbim terbiye etti de edebimi ne güzel eyledi.

NEBİYYİ MUHTEREM'İN KOYUN GÜTMESİ



Nebiler Nebisi bu gençlik demlerinde bir müddet kureyşlilerin koyunlarını güttüler. Bizzat kendileri şöyle demişlerdir:

- Koyun gütmeyen hiçbir peygamber yoktur!

Sahabiler sordu:

- Ey Allah'ın Resulü! Sende mi güttün?

- Evet!

 

İnsanlığın Efendisi, âlemde eşsiz bir zevk ve güzellik tablosu içinde ve Mekke civarında koyun güttüler.

Allah'ın Resulü, mukaddes omuzlarına ilahi memuriyeti aldıkları devirde, sahabeleriyle beraber birgün kıra çıkmışlardı. Sahabeler, kırda, kara dutlara rast gelerek yemek istediler.

Sahabelerin bu hareketlerine, gökleri aydınlatacak bir tebessüm nuruyla nazar buyuran Allah'ın Sevgilisi dediler ki:

- Size onun en kararmış olanını tavsiye ederim. Onun tatlı ve nefis olanı kararmış olanıdır. Çünkü ben, koyun güttüğüm zaman ona, onun rengine aldanmıştım.

Kendisinden soruldu:

- Ey Allah'ın Resulü! Siz de mi koyun güttünüz?

Cevap verdiler:

- Evet! Koyun gütmeyen hiçbir peygamber yoktur!..

Yine birgün şöyle buyurdular:

- Musa(a.s) peygamber gönderildi; koyun güderdi. Davut(a.s) peygamber gönderildi; koyun güderdi. Ben de peygamber gönderildim. Ben de kendi ailemin koyununu Ciyad 'da güderdim!..

Evet, cihanın en büyük Sultanı, Allah'ın Sevgilisi, top yekün zaman ve mekanın peygamberi, gençlik demlerinde koyun gütmüşlerdir. Ve ümmetinden her ferdi çobana benzetmişlerdir ve her ferdi sürüsünden mesul tutmuşlardır...

- Hepiniz çobansınız. Ve hepiniz sürüsünden mesuldür... demişlerdir...

Sürüsünü kurtlara bırakırsa bir çoban,
Onun nedâmet günü geliverir o zaman!

KÖTÜLÜK ONDAN UZAK



Allah'ın arslanı ve evliyalar sultanı Hz. Ali (k.v) den nakil:

Bir gün, Allah'ın Resulüne sordular:

- Senin hiç puta taptığın oldu mu, ey Allah'ın Resulü!

- Hayır!

- Şarap içtiğin oldu mu?

- Hayır!

 

Yine Hazret-i Ali (k.v)' den:

- Cahiliyet ehlinin alıştığı kötülüklere yalnız iki defa teşebbüs ettim. İkisinde de Rabbim beni korudu: Mekke tepelerinde benimle birlikte sürülerini otlatan bir Kureyş çocuğuna, o gece benim koyunlarıma da bakmasını ve Mekke'ye gidip geceyi orada geçirmek istediğimi söyledim. Çocuk teklifimi kabul etti:

- Olur, istediğini yap! dedi. Ben Mekke yolunu tuttum. Şehrin kenarına geldiğim zaman bir evden defler ve düdüklerin ıslık çaldığını işittim. Şarkı söyleyenlerin sesi de buna karışıyordu. Gelip geçene bu evde ne olduğunu sordum. Birinin düğünü olduğunu söylediler. İçime bir heves düştü; çalgı dinlemek üzere eve girdim. Derken, Allah kulaklarımı tıkadı bir uyku verdi bana... Kendimden geçtim. Bir de uyandım ki, sabah olmuş ve herkes dağılmış... Güneşin hararetiyle uyanıvermişim... Hemen dönüp arkadaşımın yanına geldim. Ne yaptın? dedi. Hiçbir şey yapmadım! dedim ve başımdan geçenleri ona anlattım...

 

İkincisi de yine böyle bir şey... Yine aynı mâni karşısında kaldım ve kötülüğe şahit olmaktan muhafaza edildim.

Rabbi Rahimimiz, âlemlere rahmet olarak gönderdiği Habibini her türlü cahiliyet kirinden korumuştur. İsmet ve iffet timsali nur çocuk, insanların masumluk çağında bile en küçük bir günaha girmekten muhafaza edilmiştir...

FİCAR MUHAREBESİ



Cahiliyet devrinde Araplar arasında sık sık cinayetler vuku buluyordu. Ardı arkası kesilmeyen kan dâvaları bir çığ gibi büyümüştü.Ficar muharebesi de bunlardan biriydi.

Ficar muharebesi, Araplar arasında dört defa vuku bulmuştu. Birincisinde Allah'ın Resulü 10 yaşındaydı.

Bir gün,Gıfarilerden bir adam, Ükâz panayırında ayaklarını uzatıp oturmuş ve avaz avaz bağırmıştı:

- Arapların en şereflisi benim.

Araplardan biri hemen kılıcını çekip bu adamın ayağını kesmişti. Ve halk birbirine girmiş, böylece muharebe başlamıştı...

İşte bunun gibi nice fındık kabuğunu doldurmayan sebepler yüzünden kanlar dökülüyor, insanlar birbirini kırıyordu. İnsanların cehalet damarları kabarıyor, yüzlerinde gazap gazap kin beliriyordu...

İnsanlığın Efendisi, bazen bu cenklere amcası Ebu Talib 'in peşinden gider, seyirci kalırdı. O sırada kendisi hangi tarafta bulunursa, üstünlük o tarafın eline geçerdi.

Bu zafer güneşinin kendi saflarında pırıldamasını Ebu Talib'den sananlar yalvarırlardı:

- Ne olur, yâ Ebu Talib; yanımızdan ayrılma!..

Halbuki iş başkaydı. Zafer güneşi, bizzat Allah'ın Resulüydü. Onun bulunduğu saflar bir kar makinesi gibi düşmanı püskürtüyordu...

Bu dökülen kanlar neydi, bu kargaşalığın ve ahlâk fesadının sonu nereye varacaktı?

Nihayet bu ahlâk fesadına bir çare bulmak için Kureyş büyükleri toplandılar ve bütün kabileleri Hılfu'l Fudul isimli bir and etrafında birleştirdiler...

Ahd ve and merasiminde Allah'ın Resulü de bulundu; ahlâk düzeltici bu anlaşmayı pek sevmediler ve daima andılar...

Yakubi 'ye göre Abdülmuttalib 'in kızı Atike veya Beydâ hatunun hazırladığı bir çanak koku ortaya konuldu.

Herkes birer birer ayağa kalktı, ellerini koku çanağına batırdı ve şöyle and içti:

- Vallâhi, bundan böyle Mekke 'de yerli olsun, yabancı olsun, zulme uğramış hiçbir kimse bırakmayacağız!

Zulme meydan vermeyeceğiz! Mazlumlar, zâlimlerden hakkını alıncayadek mazlumlarla birlikte hareket edeceğiz!

Denizlerin, bir kıl parçasını ıslatacak suları kalmayıncaya, Hirâ ve Sebir Dağı yerlerinden silinip gidinceye, Kâbe 'ye istilâm ibadeti ortadan kalkıncaya kadar bu ahdimizde sebat edeceğiz!..

İleride bir gün Allah'ın Resulü şöyle buyuracaktır:

- Ben vaktiyle Abdullah bin-i Cüdân 'ın evinde bir muahedeye şahit oldum. Arabın bütün develerini verseler, o ahit ve sözden dönmem! Bugün bile bir mazlum tarafından o ahde dayanılarak imdat istense derhal yetişmekte tereddüt göstermem! Zira İslamiyet sadece hakkın yerine gelmesi ve mazlumun nusret bulması için nazil oldu.

AYAK İZLERİ



Hep biliyoruz ki, kâinatın iman beşiği olan Kâbe 'de Makam-ı İbrahim denilen bir yer vardır.

Allah 'ımız da ilâhi fermaniyle bunu beyan buyurmuştur:

"Orada apaçık alâmetler, İbrahim 'in makamı vardır." (Al-i İmran / 97)

Sahih bir hadiste bildirildiğine göre: Nebiler Nebisi 20 yaşlarında bulundukları sırada Mekke 'ye bir kâhine geldi.

Kureyşliler onun başına üşüştüler ve dediler:

- Bize haber ver bakalım. Hangimizin ayak izi Makam-ı İbrahim 'dekine en çok benziyor?

Kâhine:

- Eğer, dedi; siz şu ince milli yerin üzerine bir örtü gerer, sonra da onun üzerinden yürür, geçerseniz size haber veririm.

Kureyşliler, kadının dediğini aynen yaptılar ve birer birer örtünün üzerinden geçtiler.

Kadın, Allah Resulünün izlerini görünce haykırdı:

- Ayak izlerinden, Makam-ı İbrahim 'dekine en çok benzeyeniniz, işte bu izdir!

Allah'ın Resulü, meleklerin istikbâl ettiği, Kâbe kavseyn kapılarının açıldığı, iki cihan Peygamberi görülmemiş bir vakar, iffet ve asâlet hâlesi içinde, Mekkelilerin saygı dolu gözleri önünde nice bir zaman dolaştı durdu...

MELEKLER

Nur-i Cihan, yeni bir çağa ayak attılar. O dem, gözlerine meleklerin görünmeye başladığı demdir. Şimşek gibi bir çakıp bir sönüyorlar; bir görünüp bir kayboluyorlar. Ve gökler âleminden O'nu gösterip birbirlerine sesleniyorlar:

- İşte âlemlerin beklediği ve âlemi kurtuluşa erdirecek insan! Fakat henüz memuriyeti başlamadı, dâvet edileceği gün gelmedi.

Varlık nuru, bu hallere bakıp ürküyor, çocukluğundan beri kendisini takip eden tecellilerden sonra bunları nasıl mânâlandıracağını bilemiyor, iliklerine kadar titriyor, hiçbir karara varamıyor, boynu bükük, gözü yaşlı soruyor:

- Ey Rabbim, nedir bu haller?

Ve melekler şimşek gibi çakıp sönüyor:

- İşte âlemlerin beklediği, işte büyük Resul! Henüz vakti erişmedi...

Allah'ın Resulü, bu yanıp sönen ışıklar cennetinde, idrak ve hayâl edilmez esrar âleminde İlâhi memuriyeti alacağı günü bekliyor...

YENİ BİR YOLCULUK

Kureyş kabilesinin bütün faaliyeti kervan ve ticaret üzerine...

Kervanlar kâfileler halinde yollara dizilir, kıvrım kıvrım uzanan yollarda gidip gelirlerdi. O günün "TIR" kamyonları diyebileceğimiz develer, insan oğlunun hayal edemeyeceği çizgi helezonları içinde arka arkaya, muazzam bir vezin ve ahenk halinde çöllerden akıp giderlerdi.

Ticarete verilen kıymet o kadar büyüktü ki, başka meslekler onun yanında hiçbir kıymet ifade etmezdi. Bu bakımdan Ebu Talip, bir gün Allah'ın âlemleri kurtarmaya gönderdiği, en büyük kurtarıcıya şöyle dedi:

- Ey kardeşimin oğlu! Artık yetiştin; yirmi beşinci yaşına bastın... Kendine bir meslek seçmen lazım... Ticaretten daha iyisi ne olabilir? Kureyş, yakınlarda, ticaret maksadıyla Şam taraflarına bir kervan göndermek istiyor. Ne dersin, seni de bu kervana katalım mı? Senin de bu kervana katılman için bir yol var: Huveylid kızı Hatice'yi tanırsın... İffetli ve servetiyle meşhur, iffet ve ismet timsali muhterem dul kadın... O, her sene Kureyş'ten biri vasıtasıyla icap eden yerlere mal göndererek ticaret ettirir ve adamına hisse verir. Bu işe bu defa sen el atsan, senin gibi emniyetli, vefalı, üstün ahlaklı bir kimseye onun çok ihtiyacı var. Umarım ki, seni hemen kabul eder ve başkalarına tercih eder.

Allah Resulü şöyle dedi:

- Güzel... Fakat ben ona başvurmadan, belki o bana müracaat eder ve böylesi daha iyi olur!

Ebu Talip, mukaddes yeğeninin yüzüne hayretle baktı. Hemen fikir beyan etti:

- İyi söylüyorsun amma, ya bu arada bir başkasını bulur da iş işten geçmiş olursa? O zaman ne yapacaksın?..

Yine yeğeninden kısa bir cevap aldı:

- Bakalım...
YENİ BİR YOLCULUK


 Büyük ve Temiz Hatice, Ebu Talib'le Kâinatın Efendisi arasında geçen konuşmayı duydu. Allah Resulünün vefalı, Güzel huylu, Doğru sözlü, emniyetli BİR Genç olduğunu biliyordu. İsmet ve iffet timsali Ulvi kadin, Nebiyi

Muhteremin muradını yerine getirdi; kendisine bizzat müracaat etti ve birini göndererek şu teklifte bulundu:

- Kureyş kervanına katılıp Şam tarafına ticaret için gidebileceğini tahmin ediyorum . Eğer razı ise benim için de en güzel şart yerinde demektir. Kendisine kavminde hiç kimseye vermediğim yüksek bir ücret veririm...

Varlık Nuru, teklifi, amcası Ebu Talib'e haber verdi. Ebu Talib son derece sevindi. Aşk ve heyecanla sesini yükseltti:

- Muhammedim, bu, yüce Allah'ın sana ihsan ettiği güzel bir rızk. Hemen kabul et!

Ebu Talib, mukaddes yeğenine verilecek ücreti belli etmeden yola çıkmasını uygun bulmuyordu. Kâinatın Efendisine:

- Ey kardeşimin oğlu, dedi; öğrendiğimize göre, Hatice, filan adamı , iki erkek deve vermek üzere tutmuş. Biz senin için Hatice'nin bu kadar ücret vermesine razı değiliz! Kendisiyle bu hususta konuşsan olmaz mı?

Allah'ın Resulü bu işe istekli görünmeyince, Ebu Talib bizzat kendisi Hatice'nin yanına gitti ve ona şöyle dedi:

- Ey Hatice! Sen, yeğenimi tuttun mu?

- Evet.

- Biz duyduk ki, sen filanı iki erkek deve vermek üzere tutmuşsun.

- Öyle oldu.

- Biz Muhammed ( a.s. ) için dört erkek deveden aşağısına razı değiliz!

- Ya Ebu Talib! Sen, imkânsız ve hoşa gitmeyecek bir dilekte bulunmadın. Her ne türlü şart ileri sürseydin bile kabul ederdim. Halbuki, çok kolay ve hoşa gidecek bir şey dilemiş bulunuyorsun!..

 

Böylece anlaştılar, Huveylit kızı Hatice, kölesi Meysere'yi, mukaddes genç adamın emrine verdi ve ona tembih etti:

- Sana ne emrederse hemen itaat edeceksin!

Ticaret ve seyahat hazırlığı başladı. Her şey tamamlandıktan sonra kervan yola çıktı. Allah Resulünü uğurlamaya halaları da geldiler. Ve Mekke'den hareket edildi... Kıvrım kıvrım uzanan yollar, uçsuz bucaksız kum denizi...

Gide gide bir zamanlar rahip Buhayra'nın bulunduğu ibadethanesinin önüne geldiler... Allah Resulü oradaki bir zeytin ağacının gölgesine indi. Buhayra ölmüş ve yerini Nastura isimli bir rahip almıştı.

Nastura, ibadethanesinin penceresinden ufukları süzüyor. Kervanı, sahrada yavaş yavaş yol alırken, uzaklardan gördü. Kervanın üzerinde, aynı tek, garip ve beraberce hareket eden bulut. Gözleri hayret ve dehşetle açıldı. Nihayet bulut zeytin ağacının üzerinde

YENİ BİR YOLCULUK


Rahibin içi içine sığmıyor ve Meysere'yi görüyor, sesleniyor:

- Ey Meysere! Şu ağacın altına inen zat kimdir?

Meysere cevap veriyor:

- O, Kureyş ve Harem halkından bir zattır!

- Yemin ederim ki, bu ağacın altında şimdiye kadar Peygamberden başka kimse inmemiştir.

- Orasını bilemem!

- O' nun gözlerinde biraz kırmızılık var mı?

- Evet...

 

Rahip hemen koşuyor ve hemen hükmünü veriyor:

- Şehadet ederim ki, O, İsa Peygamberin İncil'de, haberini getirdiği Hamd Livası, Kevser Havuzu sahibi, şefaat müjdecisi ümmi Peygamberdir! Keşke ömrüm yetse de memuriyet aldığı günü görebilsem ve bahtiyar ümmetinin saflarında yer alsam...

Bu tecelliden Meysere de haşyetler içinde... Ve beyninde düğüm düğüm sorular...

Allah'ın Resulü, başında bulunduğu malları Busra pazarında muvaffakiyetle sattı ve onlara karşılık alacağı malları alıp, yükünü tuttu, yeni baştan tertiplenen kervanlarla beraber Mekke'ye döndü.

Yol boyunca yine nice harikuladelikler...

Yolda ve öğle sıcağında Meysere gördü ki, Allah Resulünün üzerine melek gölge salmakta ve O'na güneşin harareti dokunmamakta. Meysere yerinde duramaz bir halde:

- Ey Muhammed, diyor; Hatice'ye müjdeci gideyim de senin yüzünden Allah'ın yaptıklarını haber vereyim! Senin nasıl olduğunu o da öğrensin!..

YENİ BİR YOLCULUK


Kervan Mekke'ye giderken Büyük ve Temiz Hatice de evinin damında ve gözleri kervanda ... İki Meleğin Allah

Resulünün üstünde Kanat yayarak Gölge verdiklerini hayretle görüyor ...

Meysere, ismet timsali Hatice'ye koştu. Acayip, içinden çıkılmaz derin BİR Sır belirten hadiseleri BİR BİR anlattı:

- Kazanan Yalnızdır ve Kızgın Güneş Altında mesafe alırken, üzerimizde etrafında dönmez BİR Bulut Vardi. Nereye gitsek beraber ...

Görülmüş, işitilmiş Sey Aliyormusun ... Daha neler, ne akla hayale sığmaz Haller ...

Büyük ve Temiz Hatice'de Büyük BİR hayret ve derin BİR dikkat ... Ve anlatılmaz BİR Sevinç ...

Getirilen Eşya satıldı ve hesaplar görüldü. Herkesin yüzünde saadet gülleri ... Ticaret, onu senekinden BİR misli fazla ... Bereket onu yandan Buram Buram tütmekte ...

Hatice, Meysere'yi ve met dinledikten harikuladelikleri gördükten Gale hemen amcasının Oğlu Varaka b.

Nevfel'egitti. Ve BÜTÜN BU gördüklerini, duyduklarını Noktası noktasına, çizgisi çizgisine anlattı.

Varaka şöyle Dedi.

- Ey Hatice! Eger met söylediklerin Doğru imkb, HIC şüphe fade ki Muhammed (sav) met ümmetin peygamberidir.

Ben, zaten met ümmetten çıkacak BİR peygamber bulunduğunu biliyor ve ONU bekliyorum. Ayşe Zaman, O'nun zamanıdır! ..

 

Ey Nebi, fedadır,-on sana ü olabilir
Esirim, hasretim, ISTE ben sana!
Şevkinle coşmada met Toprak Belen,
Kurban Olmak Ba sana hemen yapabilir!
Yüzün levha-i nur, Gulzar-ı cennet,
Gıpta Eder çiçek çemen sana!
Habib-i Kibriya, Şah-ı Levlak'sın,
Salat, Selam Okur Yasemen sana!

ALLAH RESULÜNÜN İLK EVLİLİĞİ


Nefise binti Münye anlatır:

Huveylid'in kızı Hatice, ileri ve doğruyu görür; şerefini korur, sağlam karekterli , akıllı bir kadındı. Allah, onu bu meziyetlerle birlikte daha da şereflendirmeyi diledi.

Hatice , o zamanlar Kureyş kadınlarının soy sop, şeref ve zenginlik bakımından da en ileri olanıydı. Bunun için herkes elinden gelse onunla evlenmeye can atar, malını mülkünü onun yolunda saçardı.

Kervan Şam ticaretinden döndüğü günlerdeydi. Hatice beni hususi bir maksatla Muhammed'e(s.a.v) gönderdi. Ona sordum:

- Seni evlenmekten alıkoyan nedir?

- Elimde evlenebileceğim param yok!

- Peki, bu sağlansa... Sen mala, cemale, şerefe ve denkliğe davet edilsen, icabet etmez misin?

- Kimdir bu?

- Hatice'dir!

- Bu, bana nasıl olabilir?

- O, bana düşen bir vazifedir!

- Ben de dediğini yaparım!..

 

Nefise binti Münye büyük ve temiz Hatice'ye koştu. Durumu nokta ve çizgi çizgi anlattı...

Hz. Hatice Allah Resulüne haber gönderdi:

- Beni alsın!... Alır mı?

İnsanlığın Efendisi vaziyeti amcalarına açtılar.

Ebu Talip sordu:

- Alır mısın?

Alemlerin Rabbinin, alemlere rahmet olarak gönderdiği Cenab-ı Peygamber:

- Evet... buyurdular...

Ebu Talip Hatice'nin kapısında:

- Tak tak!

- Kim o?

- Ebu Talip!

- Buyurun...

 

Ebu Talip içeri alındı ve bir köşeye oturtuldu. Ve sordu:

ALLAH RESULÜNÜN İLK EVLİLİĞİ



- Ya Hatice! Duyduklarım doğru mu?

- Evet...

- Öyleyse işi karara bağlayalım.

- Ya Ebu Talip ! Amcamın evine git. Benim kardeşinin oğlu Muhammed b. Abdullah'la yapacağım izdivacı konuş...

- Ey Hatice! Benimle şaka etme!

- Bu Allah'ın emridir!...

 

Ebu Talip ve Hamza, Hatice'nin amcasına gittiler. Ebu Talib, ondan Hatice'yi insanlığın tacına nikahlamak için resmen istedi. Hatice'nin amcası da bu teklifi uygun buldu. Ebu Talb'in mallarından yirmi genç deve mehir biçildi. Karşılıklı olarak amcalar tarafından Arap adetince belağatli birer hutbe okundu. Hatice, koyun kestirdi, hazır ve davetli bulunan Kureyş büyüklerine muhteşem bir ziyafet çekti ve evliler aynı gece zifafa girdiler.

Nikah töreninde Peygamber amcası Ebu Talib beliğ bir hutbe okudu:

- Allah'a hamd olsun ki , bizi , İbrahim'in zürriyetinden , İsmail'in neslinden Mead'ın aslından Mudar'ın unsurundan yarattı.

Bize, yönelebileceğimiz, ziyaret edeceğimiz bir Beyt, huzur ve emniyet veren bir Harem ihsan etti.

Bizi ,o mükerrem evin bekçisi ve insanların reisi kıldı.

Bundan sonra asıl maksada gelir ve derim ki: Kardeşimin oğlu Muhammed ibn-i Abdullah ile Kureyş'ten hangi genç tartılacak olsa, hasep ve nesepçe, akıl ve faziletçe O, hepsinden ağır basar. Gerçi malı azdır. Fakat , mal dediğin nedir ki? Gelip geçici bir gölge, bir perde, alınır verilir, iğreti bir şey!..

Allah'a yemin ederim ki,bundan sonra, onun mertebesi daha çok büyüyecek, daha çok yükselecek...

Şimdi O, sizden kızınız Hatice'yi zevceliğe istemekte ve müeccel mehir olarak da 20 deveyi vermeyi taahhüt etmektedir.

Karşı tarafın hutbesi:

- Allah'a hamd olsun ki, bizi de anlattığın gibi yarattı. Sadıklarından daha fazlasıyla üstünlük verdi...

Biz de Arapların ulusu ve reisiyiz. Siz de böylesiniz. Kimse sizin fazlanızı inkar, hayr ve şerefinizi görmemezlik etmez.

Biz de sizinle yakınlık kurmaya istekliyiz. Ey kureyş topluluğu! Şahit olunuz ki, ben Huveylid'in kızı Hatice'yi şu kadar mehirle Muhammed ibn-i Abdullah'la evlendirdim!

Büyük ve temiz Hatice'nin amcası Amr b. Esed de ayağa kalkıp şöyle dedi:

- Ey Kureyş topluluğu! Siz şahid olunuz ki, Ben de Muhammed ibn-i Abdullah'a Huveylid'in kızı Hatice'yi nikahladım!

Allah Resulü de iki deveyi kestirip bütün halka muhteşem bir ziyafet çekti. Ebu Talib de aynı şeyleri yaptı. Herkesi eve davet etti, yemek yedirdi...

Mukaddes yeğeniyle Hz. Hatice'yi de buyur etti. Allah Resulü ve ulvi zevcesi Ebu Talib'in evini şereflendirdiler. Ebu Talib sevincinden ağladı şöyle dedi:

- Allah'a hamd olsun ki, bizden üzüntüleri giderdi...

 

|
| | |
| |
|
|
| | |
| *UYE GIRIS* |
|
|
| | |
| *BİLGİ EVİ* |
|
|
| | |
| *İSLAMİ MEDYA* |
| |
| | |
| *İSRAİL BOYKOT* |
| |
| | |
| *REKLAM ALANI* |
|
|
| | |
| *GOOGLE ARAMA* |
|
|
| | |
| *HAVA DURUMU* |
|

|
| | |
| *NAMAZ VAKİTLERİ* |
| |
| | |
| *KABE CANLI İZLE* |
| |
| | |
| | |
| |
| | |