- Ben vaktiyle Abdullah bin-i Cüdân 'ın evinde bir muahedeye şahit oldum. Arabın bütün develerini verseler, o ahit ve sözden dönmem! Bugün bile bir mazlum tarafından o ahde dayanılarak imdat istense derhal yetişmekte tereddüt göstermem! Zira İslamiyet sadece hakkın yerine gelmesi ve mazlumun nusret bulması için nazil oldu.
AYAK İZLERİ
Hep biliyoruz ki, kâinatın iman beşiği olan Kâbe 'de Makam-ı İbrahim denilen bir yer vardır.
Allah 'ımız da ilâhi fermaniyle bunu beyan buyurmuştur:
"Orada apaçık alâmetler, İbrahim 'in makamı vardır." (Al-i İmran / 97)
Sahih bir hadiste bildirildiğine göre: Nebiler Nebisi 20 yaşlarında bulundukları sırada Mekke 'ye bir kâhine geldi.
Kureyşliler onun başına üşüştüler ve dediler:
- Bize haber ver bakalım. Hangimizin ayak izi Makam-ı İbrahim 'dekine en çok benziyor?
Kâhine:
- Eğer, dedi; siz şu ince milli yerin üzerine bir örtü gerer, sonra da onun üzerinden yürür, geçerseniz size haber veririm.
Kureyşliler, kadının dediğini aynen yaptılar ve birer birer örtünün üzerinden geçtiler.
Kadın, Allah Resulünün izlerini görünce haykırdı:
- Ayak izlerinden, Makam-ı İbrahim 'dekine en çok benzeyeniniz, işte bu izdir!
Allah'ın Resulü, meleklerin istikbâl ettiği, Kâbe kavseyn kapılarının açıldığı, iki cihan Peygamberi görülmemiş bir vakar, iffet ve asâlet hâlesi içinde, Mekkelilerin saygı dolu gözleri önünde nice bir zaman dolaştı durdu...
MELEKLER
Nur-i Cihan, yeni bir çağa ayak attılar. O dem, gözlerine meleklerin görünmeye başladığı demdir. Şimşek gibi bir çakıp bir sönüyorlar; bir görünüp bir kayboluyorlar. Ve gökler âleminden O'nu gösterip birbirlerine sesleniyorlar:
- İşte âlemlerin beklediği ve âlemi kurtuluşa erdirecek insan! Fakat henüz memuriyeti başlamadı, dâvet edileceği gün gelmedi.
Varlık nuru, bu hallere bakıp ürküyor, çocukluğundan beri kendisini takip eden tecellilerden sonra bunları nasıl mânâlandıracağını bilemiyor, iliklerine kadar titriyor, hiçbir karara varamıyor, boynu bükük, gözü yaşlı soruyor:
- Ey Rabbim, nedir bu haller?
Ve melekler şimşek gibi çakıp sönüyor:
- İşte âlemlerin beklediği, işte büyük Resul! Henüz vakti erişmedi...
Allah'ın Resulü, bu yanıp sönen ışıklar cennetinde, idrak ve hayâl edilmez esrar âleminde İlâhi memuriyeti alacağı günü bekliyor...
YENİ BİR YOLCULUK
Kureyş kabilesinin bütün faaliyeti kervan ve ticaret üzerine...
Kervanlar kâfileler halinde yollara dizilir, kıvrım kıvrım uzanan yollarda gidip gelirlerdi. O günün "TIR" kamyonları diyebileceğimiz develer, insan oğlunun hayal edemeyeceği çizgi helezonları içinde arka arkaya, muazzam bir vezin ve ahenk halinde çöllerden akıp giderlerdi.
Ticarete verilen kıymet o kadar büyüktü ki, başka meslekler onun yanında hiçbir kıymet ifade etmezdi. Bu bakımdan Ebu Talip, bir gün Allah'ın âlemleri kurtarmaya gönderdiği, en büyük kurtarıcıya şöyle dedi:
- Ey kardeşimin oğlu! Artık yetiştin; yirmi beşinci yaşına bastın... Kendine bir meslek seçmen lazım... Ticaretten daha iyisi ne olabilir? Kureyş, yakınlarda, ticaret maksadıyla Şam taraflarına bir kervan göndermek istiyor. Ne dersin, seni de bu kervana katalım mı? Senin de bu kervana katılman için bir yol var: Huveylid kızı Hatice'yi tanırsın... İffetli ve servetiyle meşhur, iffet ve ismet timsali muhterem dul kadın... O, her sene Kureyş'ten biri vasıtasıyla icap eden yerlere mal göndererek ticaret ettirir ve adamına hisse verir. Bu işe bu defa sen el atsan, senin gibi emniyetli, vefalı, üstün ahlaklı bir kimseye onun çok ihtiyacı var. Umarım ki, seni hemen kabul eder ve başkalarına tercih eder.
Allah Resulü şöyle dedi:
- Güzel... Fakat ben ona başvurmadan, belki o bana müracaat eder ve böylesi daha iyi olur!
Ebu Talip, mukaddes yeğeninin yüzüne hayretle baktı. Hemen fikir beyan etti:
- İyi söylüyorsun amma, ya bu arada bir başkasını bulur da iş işten geçmiş olursa? O zaman ne yapacaksın?..
Yine yeğeninden kısa bir cevap aldı:
- Bakalım...
YENİ BİR YOLCULUK
Büyük ve Temiz Hatice, Ebu Talib'le Kâinatın Efendisi arasında geçen konuşmayı duydu. Allah Resulünün vefalı, Güzel huylu, Doğru sözlü, emniyetli BİR Genç olduğunu biliyordu. İsmet ve iffet timsali Ulvi kadin, Nebiyi
Muhteremin muradını yerine getirdi; kendisine bizzat müracaat etti ve birini göndererek şu teklifte bulundu:
- Kureyş kervanına katılıp Şam tarafına ticaret için gidebileceğini tahmin ediyorum . Eğer razı ise benim için de en güzel şart yerinde demektir. Kendisine kavminde hiç kimseye vermediğim yüksek bir ücret veririm...
Varlık Nuru, teklifi, amcası Ebu Talib'e haber verdi. Ebu Talib son derece sevindi. Aşk ve heyecanla sesini yükseltti:
- Muhammedim, bu, yüce Allah'ın sana ihsan ettiği güzel bir rızk. Hemen kabul et!
Ebu Talib, mukaddes yeğenine verilecek ücreti belli etmeden yola çıkmasını uygun bulmuyordu. Kâinatın Efendisine:
- Ey kardeşimin oğlu, dedi; öğrendiğimize göre, Hatice, filan adamı , iki erkek deve vermek üzere tutmuş. Biz senin için Hatice'nin bu kadar ücret vermesine razı değiliz! Kendisiyle bu hususta konuşsan olmaz mı?
Allah'ın Resulü bu işe istekli görünmeyince, Ebu Talib bizzat kendisi Hatice'nin yanına gitti ve ona şöyle dedi:
- Ey Hatice! Sen, yeğenimi tuttun mu?
- Evet.
- Biz duyduk ki, sen filanı iki erkek deve vermek üzere tutmuşsun.
- Öyle oldu.
- Biz Muhammed ( a.s. ) için dört erkek deveden aşağısına razı değiliz!
- Ya Ebu Talib! Sen, imkânsız ve hoşa gitmeyecek bir dilekte bulunmadın. Her ne türlü şart ileri sürseydin bile kabul ederdim. Halbuki, çok kolay ve hoşa gidecek bir şey dilemiş bulunuyorsun!..
Böylece anlaştılar, Huveylit kızı Hatice, kölesi Meysere'yi, mukaddes genç adamın emrine verdi ve ona tembih etti:
- Sana ne emrederse hemen itaat edeceksin!
Ticaret ve seyahat hazırlığı başladı. Her şey tamamlandıktan sonra kervan yola çıktı. Allah Resulünü uğurlamaya halaları da geldiler. Ve Mekke'den hareket edildi... Kıvrım kıvrım uzanan yollar, uçsuz bucaksız kum denizi...
Gide gide bir zamanlar rahip Buhayra'nın bulunduğu ibadethanesinin önüne geldiler... Allah Resulü oradaki bir zeytin ağacının gölgesine indi. Buhayra ölmüş ve yerini Nastura isimli bir rahip almıştı.
Nastura, ibadethanesinin penceresinden ufukları süzüyor. Kervanı, sahrada yavaş yavaş yol alırken, uzaklardan gördü. Kervanın üzerinde, aynı tek, garip ve beraberce hareket eden bulut. Gözleri hayret ve dehşetle açıldı. Nihayet bulut zeytin ağacının üzerinde
YENİ BİR YOLCULUK
Rahibin içi içine sığmıyor ve Meysere'yi görüyor, sesleniyor:
- Ey Meysere! Şu ağacın altına inen zat kimdir?
Meysere cevap veriyor:
- O, Kureyş ve Harem halkından bir zattır!
- Yemin ederim ki, bu ağacın altında şimdiye kadar Peygamberden başka kimse inmemiştir.
- Orasını bilemem!
- O' nun gözlerinde biraz kırmızılık var mı?
- Evet...
Rahip hemen koşuyor ve hemen hükmünü veriyor:
- Şehadet ederim ki, O, İsa Peygamberin İncil'de, haberini getirdiği Hamd Livası, Kevser Havuzu sahibi, şefaat müjdecisi ümmi Peygamberdir! Keşke ömrüm yetse de memuriyet aldığı günü görebilsem ve bahtiyar ümmetinin saflarında yer alsam...
Bu tecelliden Meysere de haşyetler içinde... Ve beyninde düğüm düğüm sorular...
Allah'ın Resulü, başında bulunduğu malları Busra pazarında muvaffakiyetle sattı ve onlara karşılık alacağı malları alıp, yükünü tuttu, yeni baştan tertiplenen kervanlarla beraber Mekke'ye döndü.
Yol boyunca yine nice harikuladelikler...
Yolda ve öğle sıcağında Meysere gördü ki, Allah Resulünün üzerine melek gölge salmakta ve O'na güneşin harareti dokunmamakta. Meysere yerinde duramaz bir halde:
- Ey Muhammed, diyor; Hatice'ye müjdeci gideyim de senin yüzünden Allah'ın yaptıklarını haber vereyim! Senin nasıl olduğunu o da öğrensin!..
YENİ BİR YOLCULUK
Kervan Mekke'ye giderken Büyük ve Temiz Hatice de evinin damında ve gözleri kervanda ... İki Meleğin Allah
Resulünün üstünde Kanat yayarak Gölge verdiklerini hayretle görüyor ...
Meysere, ismet timsali Hatice'ye koştu. Acayip, içinden çıkılmaz derin BİR Sır belirten hadiseleri BİR BİR anlattı:
- Kazanan Yalnızdır ve Kızgın Güneş Altında mesafe alırken, üzerimizde etrafında dönmez BİR Bulut Vardi. Nereye gitsek beraber ...
Görülmüş, işitilmiş Sey Aliyormusun ... Daha neler, ne akla hayale sığmaz Haller ...
Büyük ve Temiz Hatice'de Büyük BİR hayret ve derin BİR dikkat ... Ve anlatılmaz BİR Sevinç ...
Getirilen Eşya satıldı ve hesaplar görüldü. Herkesin yüzünde saadet gülleri ... Ticaret, onu senekinden BİR misli fazla ... Bereket onu yandan Buram Buram tütmekte ...
Hatice, Meysere'yi ve met dinledikten harikuladelikleri gördükten Gale hemen amcasının Oğlu Varaka b.
Nevfel'egitti. Ve BÜTÜN BU gördüklerini, duyduklarını Noktası noktasına, çizgisi çizgisine anlattı.
Varaka şöyle Dedi.
- Ey Hatice! Eger met söylediklerin Doğru imkb, HIC şüphe fade ki Muhammed (sav) met ümmetin peygamberidir.
Ben, zaten met ümmetten çıkacak BİR peygamber bulunduğunu biliyor ve ONU bekliyorum. Ayşe Zaman, O'nun zamanıdır! ..
Ey Nebi, fedadır,-on sana ü olabilir
Esirim, hasretim, ISTE ben sana!
Şevkinle coşmada met Toprak Belen,
Kurban Olmak Ba sana hemen yapabilir!
Yüzün levha-i nur, Gulzar-ı cennet,
Gıpta Eder çiçek çemen sana!
Habib-i Kibriya, Şah-ı Levlak'sın,
Salat, Selam Okur Yasemen sana!
ALLAH RESULÜNÜN İLK EVLİLİĞİ
Nefise binti Münye anlatır:
Huveylid'in kızı Hatice, ileri ve doğruyu görür; şerefini korur, sağlam karekterli , akıllı bir kadındı. Allah, onu bu meziyetlerle birlikte daha da şereflendirmeyi diledi.
Hatice , o zamanlar Kureyş kadınlarının soy sop, şeref ve zenginlik bakımından da en ileri olanıydı. Bunun için herkes elinden gelse onunla evlenmeye can atar, malını mülkünü onun yolunda saçardı.
Kervan Şam ticaretinden döndüğü günlerdeydi. Hatice beni hususi bir maksatla Muhammed'e(s.a.v) gönderdi. Ona sordum:
- Seni evlenmekten alıkoyan nedir?
- Elimde evlenebileceğim param yok!
- Peki, bu sağlansa... Sen mala, cemale, şerefe ve denkliğe davet edilsen, icabet etmez misin?
- Kimdir bu?
- Hatice'dir!
- Bu, bana nasıl olabilir?
- O, bana düşen bir vazifedir!
- Ben de dediğini yaparım!..
Nefise binti Münye büyük ve temiz Hatice'ye koştu. Durumu nokta ve çizgi çizgi anlattı...
Hz. Hatice Allah Resulüne haber gönderdi:
- Beni alsın!... Alır mı?
İnsanlığın Efendisi vaziyeti amcalarına açtılar.
Ebu Talip sordu:
- Alır mısın?
Alemlerin Rabbinin, alemlere rahmet olarak gönderdiği Cenab-ı Peygamber:
- Evet... buyurdular...
Ebu Talip Hatice'nin kapısında:
- Tak tak!
- Kim o?
- Ebu Talip!
- Buyurun...
Ebu Talip içeri alındı ve bir köşeye oturtuldu. Ve sordu:
ALLAH RESULÜNÜN İLK EVLİLİĞİ
- Ya Hatice! Duyduklarım doğru mu?
- Evet...
- Öyleyse işi karara bağlayalım.
- Ya Ebu Talip ! Amcamın evine git. Benim kardeşinin oğlu Muhammed b. Abdullah'la yapacağım izdivacı konuş...
- Ey Hatice! Benimle şaka etme!
- Bu Allah'ın emridir!...
Ebu Talip ve Hamza, Hatice'nin amcasına gittiler. Ebu Talib, ondan Hatice'yi insanlığın tacına nikahlamak için resmen istedi. Hatice'nin amcası da bu teklifi uygun buldu. Ebu Talb'in mallarından yirmi genç deve mehir biçildi. Karşılıklı olarak amcalar tarafından Arap adetince belağatli birer hutbe okundu. Hatice, koyun kestirdi, hazır ve davetli bulunan Kureyş büyüklerine muhteşem bir ziyafet çekti ve evliler aynı gece zifafa girdiler.
Nikah töreninde Peygamber amcası Ebu Talib beliğ bir hutbe okudu:
- Allah'a hamd olsun ki , bizi , İbrahim'in zürriyetinden , İsmail'in neslinden Mead'ın aslından Mudar'ın unsurundan yarattı.
Bize, yönelebileceğimiz, ziyaret edeceğimiz bir Beyt, huzur ve emniyet veren bir Harem ihsan etti.
Bizi ,o mükerrem evin bekçisi ve insanların reisi kıldı.
Bundan sonra asıl maksada gelir ve derim ki: Kardeşimin oğlu Muhammed ibn-i Abdullah ile Kureyş'ten hangi genç tartılacak olsa, hasep ve nesepçe, akıl ve faziletçe O, hepsinden ağır basar. Gerçi malı azdır. Fakat , mal dediğin nedir ki? Gelip geçici bir gölge, bir perde, alınır verilir, iğreti bir şey!..
Allah'a yemin ederim ki,bundan sonra, onun mertebesi daha çok büyüyecek, daha çok yükselecek...
Şimdi O, sizden kızınız Hatice'yi zevceliğe istemekte ve müeccel mehir olarak da 20 deveyi vermeyi taahhüt etmektedir.
Karşı tarafın hutbesi:
- Allah'a hamd olsun ki, bizi de anlattığın gibi yarattı. Sadıklarından daha fazlasıyla üstünlük verdi...
Biz de Arapların ulusu ve reisiyiz. Siz de böylesiniz. Kimse sizin fazlanızı inkar, hayr ve şerefinizi görmemezlik etmez.
Biz de sizinle yakınlık kurmaya istekliyiz. Ey kureyş topluluğu! Şahit olunuz ki, ben Huveylid'in kızı Hatice'yi şu kadar mehirle Muhammed ibn-i Abdullah'la evlendirdim!
Büyük ve temiz Hatice'nin amcası Amr b. Esed de ayağa kalkıp şöyle dedi:
- Ey Kureyş topluluğu! Siz şahid olunuz ki, Ben de Muhammed ibn-i Abdullah'a Huveylid'in kızı Hatice'yi nikahladım!
Allah Resulü de iki deveyi kestirip bütün halka muhteşem bir ziyafet çekti. Ebu Talib de aynı şeyleri yaptı. Herkesi eve davet etti, yemek yedirdi...
Mukaddes yeğeniyle Hz. Hatice'yi de buyur etti. Allah Resulü ve ulvi zevcesi Ebu Talib'in evini şereflendirdiler. Ebu Talib sevincinden ağladı şöyle dedi:
- Allah'a hamd olsun ki, bizden üzüntüleri giderdi...