NAMAZ`IN FARZLARI
Namazın Farzları Kaçtır?
12'dir. Bunlardan 6'sı daha namaza başlamadan bulunması gereken farzlardır ki, bunlara NAMAZIN ŞARTLARI denir. Diğer 6'sı da namaza başladıktan itibaren bulunması lâzım gelen farzlardır. Bunlara da NAMAZIN RÜKÜNLERİ tabir edilir. Şimdi bunları sırası ile inceleyelim:
NAMAZIN ŞARTLARI
Namazın şartları, yani, dışında bulunan farzları şunlardır:
1 -Hadesten tahâret,
2 -Necâsetten tahâret,
3 - Setr-i avret,
4 - İstikbâl-i kıble,
5 - Vakit,
6 - Niyyet.
Hadesten Tahâret Nedir?
Namaz kılacak kimsenin hadesten temizlenmesi, yani, abdestsiz ise abdest alması, cünüp ise gusletmesi demektir. (Geniş bilgi için Abdest ve Gusül bahsine bak).
Necâsetten Tahâret Nedir?
Namaz kılacak kimsenin bedeninde veya elbisesinde veyahut namaz kılacağı yerde şer'an necis (pis) sayılan bir madde varsa, o pisliğin temizlenmesi demektir (Geniş bilgi için Necâsetler bahsine bak).
Setr-i Avret Nedir?
Namazda bakılması harâm olan yerlerini örtmeye setr-i avret denir.
Avret Yerleri Neresidir?
Avret yerleri, erkek ve kadında örtülmesi farz olup başkalarına gösterilmesi harâm olan uzuvlardır. Erkeklerde avret yerleri, göbekten diz kapağının altına kadar olan kısımdır. Kadınlarda ise avret, yüz, el ve ayaklar dışında bütün vücuttur.
* 4 yaşına kadar olan çocuklar için avret yoktur, denmiştir. Daha yukarı çocuklar için avret sözkonusudur.
Avret, galiz ve hafif diye 2'ye ayrılır. Galiz avret yalnızca ön ve arka mahallerdir. Diğer taraf, hafif avrettir. Bu ayırım namaz hakkında değil, nazar = bakmak hakkındadır.
* Setr-i avret, hem Hâlikın, hem de mahlûkun hakkıdır. Bu sebeble, kendinden başka kimsenin bulunmadığı yerde (halvette) de kişinin örtünmesi gerekir.
* Necasetin giderilmesi, kendisine bakması helâl olmayan kimsenin yanında avretini açmadan mümkün olmuyorsa, namaz necasetli elbise ile kılınır. Zira avretin açılması nehyedilmiş (yasaklanmış)tır. Necasetin giderilmesi ise, emredilmiştir. Bir işte emir ile nehiy bir araya gelse, nehyi yerine getirmek gerekir. Zira def'-i şer, celb-i nef'a râcihtir.
* Necis olan elbise ile namaz kılmak, çıplak kılmaktan evlâdır. Zira 2 beliyyeye mübtelâ olan kimse, onların eşitliği halinde dilediğini tercihde serbesttir. Ehveni var ise, onu tercih etmelidir. Necaset ise, çıplaklıktan ehvendir. Yani necasetli elbise ile namaz kılmak, çıplak namaz kılmaya tercih edilir.
* Bir kimsenin temiz elbisesi olduğu halde, karanlık bir odada çıplak olarak namaz kılması câiz olmaz.
* Altını belli edecek şekilde ince veya naylon gibi şeffaf elbiselerle avret yerleri örtülmüş olmaz.
* Avret sayılan âzanın 4'te birinden az olan açılmalar, namazı bozmaz. Dörtte birin üzerindeki açılmalar ise, namaza mâni olur.
* Namazda iken avret yeri açılsa da hiç beklemeden açılan yer kapatılsa namaz bozulmaz. Bir rükün miktarı, yani üç kere sübhânallah diyecek kadar bekledikten sonra kapatılsa, namaz bozulmuş olur. Bu örtünme işi tek elle yapılmalıdır. Çift elle yapılan hareketler, amel-i kesire girer ve namazı bozar.
* Örtünecek kadar elbise bulamayan kimse, namazını ayaklarını kıbleye uzatıp oturarak îma ile kılar. Ayakta dahi îma edebilir. Fakat efdal olan oturarak kılmaktır.
* Erkekler ipek elbise ile namaz kılsa câiz değildir. Ancak ipekten başka giyecek elbise bulamayan kimse, böyle elbise ile namazını kılar. Çıplak olarak kılmaz.
* Erkeklerin elbiselerini giyinmiş ve başlarına takke örtmüş olarak namaz kılmaları müstehabdır. Yalnızca avret yerleri kapalı olarak namaz kılmak câizse de, mekruhtur. Zaruret halinde ise kerahet yoktur.
* Bir uzvun avret olması, başkalarına göredir. Sahibine göre değildir. Başkalarının göremeyeceği şekilde bu uzuvların örtülü olması kâfidir. Buna binaen, bir kimse yakası geniş olan elbisesinin yakasından içteki avret yerlerini görse, namazı bozulmaz. Başkası görse bozulur.
İstikbâl-i Kıble Ne Demektir?
Namazı, kıble denilen Mekke'de bulunan Kâbe-i Muazzama'ya yönelmek suretiyle kılmak demektir.
* Kıble, sadece Mekke-i Mükerreme'deki taş binadan ibâret değildir. Şeriata göre kıble, Kâbe'nin üstünden ta Arş'a, altından ise Ferşe kadar uzanan nuranî bir sütun ve direktir. Bu sebeble kişi ister uçağın içinde Kâbe'nin üstünde olsun, isterse yerin karnında Kâbe'nin altında bulunsun, bu nuranî sütuna yönelerek namazını kılar. İstikbâl-i kıble şartını böylece yerine getirmiş olur.
Kıble Yönünü Bilmeyen Kimse, Namazını Nasıl Kılmalıdır?
Kıblenin yönünü bilmeyen kimse, önce çevresinden kıblenin ne tarafta olduğunu sorup araştırmalıdır (taharrî). Başkasından öğrenme imkânı yoksa, kendi araştırma yapar ve kıble ciheti olduğuna kanâat getirdiği yöne doğru namazını kılar. Şayet kıldığı yönün kıble olmadığı namazdan sonra ortaya çıkarsa o namazı iade gerekmez. Ancak, imkânı olduğu halde, sorup araştırmadan yanlış istikamete doğru namaz kılmışsa, namazın iadesi gerekir.
* Kıble cihetinde şübhe eden kimse, araştırma yapmaksızın namaza başlayıp namaz esnasında kıbleye yönelmiş olduğunu anlasa, namazı iade etmesi lâzımdır. Çünkü yöneldiği istikametin kıble olduğuna tam bir kanaatle kılacağı namazlar, şübheli olarak kıldığı rek'atlar üzerine bina edilemez. "Kuvvetli, zayıf üzerine bina edilemez" kaidesi bunu gerektirir. Fakat namazı bitirdikten sonra kıblede isabet ettiğini anlasa, namazı sahihtir. İade gerekmez. Ebu Yûsuf'a göre her iki halde de iade gerekmez.
* Kıble cihetinde ihtilâf edenler, namazları yalnız başlarına kılarlar. Cemaatle kıldıkları takdirde imamın yöneldiği istikametin kıble olduğuna kanâatı olmayanın namazı sahih olmaz.
* Farz ve nâfile namazların Kâ'be içinde kılınması sahihtir. Dilenilen tarafa dönülebilir.
İmam Kâ'be içinde olup cemaat Kâ'be dışında ona uyacak olsalar, Kâbe'nin kapısı açık olmak şartı ile câizdir.
* Mevcut mihrap varken, kıbleyi taharrî câiz olmaz. Kadıhân'da ise, mihrapların vücudu ile beraber taharrînin câiz olduğu kayıtlıdır.
Niçin Bütün Müslümanlar Kâ'be'ye Yöneliyoruz?
Müslümanların namaz kılarken yeryüzünde mâbedlerin en eskisi ve en mukaddesi olan Kâ'be'ye yönelmeleri; aralarında birlik ruhunu canlı tutmak, gönülleri müşterek bir ibâdetin İlâhî neşvesi ve nuruyla aydınlatmak gibi hikmetlere dayanmaktadır. Aynı kıbleye yönelerek ibâdet etmek, aynı zamanda dil, renk, ırk farkını ortadan kaldırarak, tam bir sevgi ve cihanşümûl bir kardeşliğin te'sîsine de vesîledir.
Vakit Nedir?
Beş vakit namazı, kendi vakitleri içinde kılmak demektir. Vakit girmeden namaz kılmak câiz değildir. Vakit geçtikten sonra kılınan namaz da artık edâ değil, kazâ olmuş olur (Geniş bilgi için Namaz Vakitleri bahsine bak).
Niyet Ne Demektir?
Niyet, kalbin bir şey'e karar vermesi, o işin ne için yapıldığını düşünmeksizin bilmesi demektir. Namaz hususunda niyet ise, sırf Allah rızası için namaz kılmayı dilemek ve kılınacak namazın hangi namaz olduğunu bilmek, içinden geçirmek demektir.
Niyet kalbe ait bir iştir. Bununla beraber dil ile de söylenmesi efdal görülmüştür.
Namaza Niyette Vakit Tâyini Gerekir mi?
Nâfile namazlar için vakit tayin etmek gerekmez. "Allah rızası için namaz kılmaya niyet ettim demek" veya kalbinden geçirmek kâfidir.
Farz namazlarda ise, namazın hangi vakit namazı olduğunu tayin etmek şarttır. "Bugünkü öğle namazının farzını kılmaya niyet ettim" gibi...
Cuma, bayram, cenaze ve vitir namazlarında da farz namazlar gibi vakit tayini gerekir.
Kaza namazlarında, hangi vakit kaza edilecekse söylenmelidir. Bilinemiyorsa, "en son kazaya kalan öğle ve ikindi namazı..." tarzında bir niyet yapılabilir.
Ne Zaman Niyet Etmelidir?
Niyetin iftitah tekbirine yakın olması efdaldir. Daha önce de niyet edilebilir. Yeter ki niyet ile tekbir arasında yemek - içmek, konuşmak gibi namaza yabancı bir iş yapılmasın. Tekbir aldıktan sonra yapılan niyetle namaz sahih olmaz. Muhtâr olan görüş budur. Diğer bir görüşe göre ise, tekbirden sonra Sübhâneke'den ve Eûzü'den evvel yapılacak niyet ile de namaz câiz olur.
İmam-ı Şâfiî'ye göre, niyetin tekbire yakın olması şarttır.
* Edâ niyeti ile kaza, kaza niyeti ile de edâ câizdir. Meselâ, bir kimse öğle vakti çıkmamıştır diye öğle namazını edâya niyet edip kılsa, sonradan vaktin çıktığı anlaşılsa, kıldığı namaz öğlenin kazası yerine geçer.
* Bir kimse bir vakit için iki farz namaza niyet etse, meselâ öğle vakti içinde öğle ile ikindi namazına niyette bulunsa, bu niyeti vakti girmiş namaz için muteber olur.
* Bir kimse bir vaktin farzına niyet ederek namaza başlasa da sonra nâfile kılıyormuş gibi bir zan ile namazı bitirse, bu namazı farz yerine geçer. Çünkü niyetin namazın sonuna kadar hatırlanması şart değildir.
* Cemaatle namaz halinde imama uyanın, namaza niyetle beraber, imama uymaya da niyet etmesi lâzımdır. Meselâ: "Bugünkü öğle namazının farzını kılmaya niyet ettim. Uydum şu imama" denir.
* Cemaatin imama uyma niyeti, imamın Allâhu Ekber diye namaza başlamasından sonra olmalıdır. Bu, İmameyn'e göredir. İmam-ı A'zam'a göre, cemaatın tekbirleri imamın tekbirine yakın olmalıdır. O halde, niyetin imamın tekbirinden önce yapılması lâzım gelir.
Bununla beraber imam daha Fâtiha-i şerîfeyi bitirmeden tekbir alıp imama uyan kimse, iftitah tekbirinin sevabına kavuşmuş olur.
* İmam olan zâtın imamlığa niyet etmesi lâzım değildir. Ancak kendisine kadınlar da uyuyorsa, imamete niyet etmek lâzım gelir. Böyle bir imamın Ene imâmün limenittebeanî yani, "ben bana uyanlara imamım" demesi, kâfidir.
OKUMA PARÇASI
NAMAZ ve SAĞLIĞIMIZ
Mü'minlerin mi'racı olan namazın ruh ve vicdanı tasfiye hususundaki yüksek değerini din âlimlerimiz vukuf ve salâhiyetle anlatmaktadırlar. Ben size yalnız namazın sağlık yönünden ne kadar faydalı bir ibâdet olduğunu îzaha çalışacağım:
Günde 5 vakit namaz kılınır. Bu namazlar, farz, sünnet ve vâcibleri ile birlikte 40 rek'at eder. Her rek'at, bir kıyam, bir rükû', iki secdeden; her iki rek'at da bir ka'deden ibarettir. Buna göre bir günlük namazlarda 40 kıyam, 40 rükû', 80 secde, 21 ka'de vardır, demektir. Bundan başka 13 defa namaza dururken elleri erkekler için kulaklara, kadınlar için göğüse kadar kaldırma ve 13 defa selâm verirken başı sağa ve sola çevirme hareketi vardır. Kıyamda vücud dimdik durur. Rükûa varırken en çok karın adaleleri, rükû'dan kalkarken sırt ve bel adaleleri faaliyete geçer. Aynı zamanda bu harekete destek olmak için, bacak adaleleri tam kasılma hâlindedirler. Bu hareket esnasında kolların da işi vardır. Hele rükû' zamanında diz kapaklarına dayanan kolların adalelerinden büyük bir kısmı, tekallüs eder. Secdede bel, uyluk ve bacak adaleleri faaliyete geçer. Kalça, diz ve ayak mafsalları geniş hareketler yapar. Secdeden, bir yana tutunmadan ayağa kalkmak hareketinde hemen bütün vücud adalelerinin rolü vardır. Ka'dede diz üstü oturulur. Bu oturuş, diz mafsallarına son haddine varan bir bükülme sağlar. Bundan başka namazdan çıkarken iki tarafa verilen selâm, boyun adalelerini harekete getirir.
Verdiğimiz îzahtan anlaşılıyor ki, namaz Müslümanlara sıhhat için son derece önemli olan bir takım beden hareketlerini sağlamaktadır.
Namazdaki hareketler ağır ağır yapılır, insanı yormaz, genç - ihtiyar, şişman - zayıf herkesin yapabileceği tatlı hareketlerdir. Bu sayede vücud adaleleri gelişir, kuvvetlenir, mafsallar geniş hareketlere alışır.
Namaz kılan insan, bu sayede çevik, kuvvetli olur, çabuk yorulmaz ve bununla birlikte, İslâmiyetin emri vechile yemekte ifrata gitmezse şişmanlamaz. Şişmanlık, şeker hastalığı ve tansiyon artması gibi birçok hastalıkların en büyük sebeblerinden biridir. Namaz bu suretle insanı bu hastalıklardan da korumaya yarar.
Burada namaz hakkında sıhhî bir kaideye de işaret etmek isterim. Namaz mümkün olduğu kadar aç karnına kılınmalıdır ki bu da güç bir şey değildir. Esasen sabah namazı aç karnına kılınır. Öğle namazını, öğle yemeğinden önce kılmağa alışmalıdır. İkindi namazı öğle yemeğinden iki-üç saat sonra kılındığından maksad kendiliğinden sağlanıyor demektir. Akşam namazı da böyle. Ramazanda orucu bozup akşam namazı kılındıktan sonra yemeğe oturmak sünnet-i seniyyedir ki pek sıhhî bir harekettir. Bu husus halka tavsiye edilmelidir. (Prof. Dr. Tevfik Sağlam, Diyanet Dergisi, sayı: 1, 1964).