ŞEHİDLER ve HÜKÜMLERİ |
Şehid Kimdir? |
Şehidler Kaça Ayrılır |
Şehîd-i Kâmil Kime Denir? |
Hem dünya hem de âhiret itibariyle şehid sayılan kimselere, şehîd-i kâmil denir. Bunlar muharebede öldürülenler, yahut âsiler, eşkıyalar, anarşistler veya evinde hırsızlar tarafından gadren ve zulen öldürülen kimselerdir. Bir müslümanın şehîd-i kâmil sayılabilmesi için 6 şart lâzımdır: 1 - Müslüman olmak. 2 - Akıllı olmak. 3 - Bâliğ olmak. 4 - Cünüp olmamak, hayız ve nifas hâlinde bulunmamak. 5 - Vurulmanın akabinde hemen ölmüş olmak. Vurulduktan sonra, ölmeden önce, yeyip içer, tedavi görürse, vurulduğu yerden başka tarafa taşınırsa veya üzerinden bir namaz vakti geçecek kadar yaşarsa, kâmil şehidlik kısmından çıkar. Uhrevî şehîd olur. 6 - Öldürülmüş olmasından dolayı, öldüren kimseye kısas icab etmek. Yani, kasden öldürülmüş olmak. Hatâen öldürülme durumlarında, katile kısas vâcib olmadığı için, maktûl şehîd-i kâmil kısmına girmez. Şehîd-i kâmiller, yıkanmadan kanlı elbiseleri ile gömülürler. Hz. Ömer ile Hz. Ali'de bu şartlardan biri bulunmadığı için yıkandılar; Hz. Osman ise, yıkanmadan gömüldü. |
Şehîd-i Uhrevî Kime Denir? |
Dünya itibariyle şehid sayılmayan, yani, yıkanıp kefenlenmiş olarak gömülen, fakat âhirette şehid muamelesi gören kimselere şehîd-i uhrevî denir. Şehîd-i kâmil olmanın şartlarından birini kaybeden kimseler, bu kısma girerler. Bundan başka şu kimseler de âhiret şehîdi sayılır: * Suda boğulanlar. * Ateşte yananlar. * Enkaz altında kalanlar._k_andırılırlar. Onl__İ- 384 * Veba gibi bulaşıcı bir hastalıktan ölenler. * Sıtma gibi ateşli hastalıktan ölenler. * İlim yolunda ölenler. * Ciğer hastalıklarından ölenler. * Doğum sırasında veya lohusa iken ölen kadınlar. * Baş ağrısından ölenler. * Karın ağrısından ölenler. * Ailesinin nafakasını helâlinden kazanmak için çalışırken iş kazasından ölenler. * Cuma gecesi ölenler. * Gurbet ilde vefat edenler. * Akrep, yılan sokması gibi sebeblerle vefat edenler... * Şehîd-i Hükmî Veya Şehîd-i Dünyevî Kime Denir? Bunlar münafıklardır. Bunların kalblerinde bulunan nifak emaresini sadece Cenâb-ı Hak bildiği için, dünya itibariyle şehid muamelesi yapılır. Çünkü bunlar, dış görünüşleri itibariyle müslümanlardırlar, fakat kalbleri itibariyle kâfir... |
Şehidlerle İlgili Bâzı Hadîs-i Şerîfler |
"Malını müdafaada katlolunan şehiddir, ırz ve nâmusunu müdafaa ederken öldürülen şehiddir, nefsini müdafaada öldürülen şehiddir..." "Şehidleri kanları ile sarın. Zira Allah yolunda açılan bir yara kıyâmet günü mahşere geldikte, o yara, rengi kan rengi, kokusu misk kokusu olarak kanar..." "Şehidler cennetin kapısında, nehrin parlak zinetinde, yeşil çadırdadır. Sabah - akşam rızıkları Cennetten onlara gelir." "Ma'rûfu emr ve münkeri nehiyden dolayı katledilen şehiddir." "Kim Cuma günü vefat ederse şehiddir." "Kim hayvanından düşüp ölürse o kimse şehiddir." "Suda boğulan şehiddir, ateşte yanarak ölen şehiddir, gurbette garip ölen şehiddir, zehirli hayvan sokmasından ölen şehiddir, karın ağrısından ölenler şehiddir, bina yıkılıp altında kalarak ölen şehiddir, evinin üstünden (damdan) düşerek boynu kırılıp ölen şehiddir, üzerine büyük taş düşüp ölen şehiddir..." "Din kardeşini müdafaada katlolunan şehiddir, mâsum olan komşusunu savunurken öldürülen de şehiddir..." "Şehidin borçtan başka bütün günahları mağfiret olunur." (Müslim) Bâzı âlimler denizde şehid olmanın, kul borcuna dahi keffaret olacağını ileri sürmüşlerdir. "Şehid, ehl-i beytinden (aile ve akrabasından) 70 kişiye şefaat eder, şefaati kabûl edilir." (Ebû Dâvud, Tirmizî). "Kıyâmet gününde 3 sınıf şefaat edecek: Peygamberler, sonra âlimler, sonra şehidler..." |
OKUMA PARÇASI |
BİR ŞEHİDİN MEKTUBU! Dünyada geniş yankılar uyandıran Kıbrıs harekâtı, Mehmetçiğin göğsündeki sarsılmaz imânın bir nişanesi olan tüyler ürpertici sahnelerle doludur. Bunlardan birisini, Kıbrıs'ta çarpışan ve Kocaeli'nin Gölcük ilçesine bağlı Ulaşlı köyünde oturan Muammer Gökalp'in ağzından dinleyeceğiz. Yazı ile ilgili röportaj, Karamürsel Ekspres Gazetesi yazarı ERDOĞAN ÖZDEMİR tarafından yapılmış ve Muammer Gökalp'ın ifadeleriyle Zafer Dergisine gönderilmiştir. Muammer Gökalp anlatıyor: "Askerlik görevimi yaptığım Gaziantep'deki 49. Piyade Alayı, Kıbrıs Barış Harekâtı'nda ilk çıkartmaya katıldı. Birliğimize, düşman kuvvetlerinin kümelendiği Beşparmak Dağları'nın ele geçirilmesi emri verilmişti. Yoğun bir ateş yağmuru altında savaşıyor ve şehidler veriyorduk. Hiç unutmam, Ağrı'lı İsa Aslan adında bir arkadaşım taarruz sırasında kullandığı 76 kiloluk yakın destek topunu "Ya Allah!" diyerek tek başına omuzladı ve bir günde çıkabildiğimiz yokuşu bir solukta tırmandı. Normalde mümkün görülmeyen bu hâdise Cenâb-ı Hakk'ın ne büyük yardımlarına mazhar olduğumuzu açıkça gösteriyordu. Zira bu taarruzda en ufak bir hata, kesinlikle ölüm demekti. İşte bu taarruz sırasında, daha önce hiç görmediğim bir asker, siperde yanıma yaklaştı ve cebinden çıkardığı mektubu bana uzatarak "Türkiye'ye döndüğünde bu mektubu üzerindeki adrese bırakırsın," dedi. Şaşırmıştım. İkimiz de savaşın içindeydik ve kimin sağ kalacağı belli değildi. Ben, moral vermek gayesiyle, "İnşâallah ikimiz de döneceğiz," dedim. Asker, "Ben dönemem, ama sen döneceksin," karşılığını verdi. Bu arada mektubu almam için ısrar ediyordu. Emrivâkisi karşısında şaşkınlığım daha da arttı. "Bu adam benim döneceğimi, kendisinin kalacağını nereden biliyor," diye düşündüm ve dayanamayarak mektubunu aldım. Tabii savaş hâli... askeri bir daha görmedim. Tam teçhizatlı ve silâhlı olan bu asker, bildiğim kadarıyla bizim birliğin askeri değildi. Çarpışmalar sırasında bacağımdan yaralandım, ama gene taarruza katıldım ve bir yıl sonra terhis olup Ulaşlı'ya döndüm. Mektubu unutmuştum. Bir gün bavulumu karıştırırken emanet mektup gözüme ilişti. Ertesi günü mektubu yerine ulaştırmak için İstanbul'a gittim. Üzerindeki adrese göre ev Aksaray'da idi. Evi buldum. Bu arada "mektubu veren asker belki dönmüştür," diye düşünüyordum. Kapıyı çaldım. Yaşlı bir kadın kapıyı açtı. Mektup zarfında yazılı adresi sordum. "Burası," dedi. Mektubu kendisine uzatarak, "Bu mektubu oğlunuz Kıbrıs'dan gönderdi", dedim. "Bilmem belki kendisi de gelmiştir." Kadın büyük bir şaşkınlık içinde beni içeriye dâvet ederken "Bizim Kıbrıs'ta çarpışan oğlumuz yok," dedi. İyice şaşırmıştım. Biraz sonra kadının eşi de yanımıza geldi. Hâdiseyi ona da anlattım. Yaşlı adam birşey söylemeden yanımdan ayrıldı ve biraz sonra bir fotoğraf albümüyle birlikte geldi. Albümü açtı ve üç gencin birlikte çektirmiş olduğu fotoğrafın ortasındaki delikanlıyı göstererek: "- Size mektubu veren bu muydu?" diye sordu. Resme baktım. "- Evet buydu..." dedim. Gayet iyi hatırlıyorum. Kadın hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Yaşlı adam: "Resimdeki genç, oğlumdu, dedi. Ama 35 yıl önce, Kore'de şehid düşmüştü" (*). Kendimi evden dışarı zor attım. Ve o hâdiseyi bir türlü unutamıyorum |